Nefs; içi boşaltılmış, idraktan tamamen uzaklaşmış bir kavram ne yazık ki…. Ben de şimdilerde farkediyorum. “Nefsimi yensem, nefsime hakim olamıyorum” diyerek gelişigüzel kullandığımız ifadelerle nefsi, yalnızca talepleri ve istekleri olan; galip gelinmesi ve hükmedilmesi gereken bir yapıya indirgedik… Yukarıdaki tanımdan da anlayacağımız üzere, Nefs bundan çok daha fazlası…Psikologlar olarak yıllarca, üzerine çalıştığımız insanı ve hatta kendimizi ne kadar da azımsadık. “Sertifika toplayıcıları” olarak teorilerin ve kalıpların dışına çıkmadan, düşünce ve davranış hatta bedensel kalıplara indirgediğimiz insanın “yaradılış potansiyellerini” görmezden geldik. Hatta “biz insanların ruhları ile çalışmıyoruz” diyerek insanı parçalara ayırarak iyileştirmeye çalıştık.
Tahmin edersiniz ki, insan iyileşemedi ve tabi toplum da… Günden güne daha kötüye giden insanın kaygılarına, korkularına, varoluşsal sancılarına derman olamadık. Çünkü, “insanın aslında yaratılmışların en güzeli, Allah’ın mükemmel isimlerinin bir alıcısı ve taşıyıcı, katman katman gelişim potansiyeli olan bir “gül güzeli”olduğunu unuttuk, unutturulduk… Ancak, kendi değerini bilmeyen varlıklar kontrol altına alınabilirdi. İnsan da kendi değerini unuttu ve estetik kaygıların, hazların, zenginliğin, gösterişin ve beğenilerin esiri oldu.
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir (Secde suresi, 9. ayet)
Nefs, hepimizde vardır. Doğduğumuzda ilk nefes, nefstir. Ölürken, çıkan son nefes, yine nefstir (görseldeki yazıda Welch’in “kesin” diye tanımladığı)… Demek istiyorum ki, nefsimiz olmasa zaten hayatta olmazdık. Ancak, tıpkı nefes alıp vermek gibi, yaşantımız da otomatikleştiğinde; nefsin kuvve potansiyellerini ve gelişimini sağlamak mümkün değildir (yine görselde “sonsuz” diye tanımlanan)….Buradan da anlaşılacağı üzere, Nefsin aynı merdiven gibi katları vardır. İnsanın bulunduğu katı; yaşantılarını, duygularını, içinde bulunduğu ortamları, alışkanlıklarını, davranışlarını, niyetlerini, motivasyonlarını özellikle de sıkıntılı deneyimleri sorgularken, “şu anda bunu yaşıyorum” diyerek kendine bunun değişebilir ve gelişebilir olduğunu, hatırlatmasını değerli buluyorum.
Ego (ben) dediğimiz yapı, nefsin en alt katına eş değerdir. “ben istiyorum, ben yapacağım, benim elimde ve kontrolümde, daha çok kazanmam lazım, güzel görünürsem, sevilirim vb.” cümleler, nefsin gelişmemiş, ilkel yapısının çıktılarıdır. Ruh ise, nefsin tekamül etmiş bir derecesidir. Yani, ego yalnızca tüm yapının; sonsuz potansiyellerin bir zerresidir. Bizlere okyanus vadedilmiş; kirli, bulanık, hastalık saçan bir su birikintisinden çıkmanın yollarını bulmak bizim yaşamdaki tek amacımızdır.