Güzel ya da çirkin olmak gibi görece değerler için olması gerekeni belirleyip “hiza taşı” yaptığımız gerçeğiyle karşı karşıyayız. İnsanın yaşamda bir hedef doğrultusunda hareket etmesinin önemli ölçüde işlevsel olduğu yadsınamaz. Ancak, “güzel bir vücut” ile ilgili sağlıklı olmaktan tamamen ayrıştırılmış; sadece “toplumsal olarak bekleneni ve isteneni” karşılama ve yalnızca bundan mutlu olma güdüsü oldukça patolojik bir zeminde ilerlemektedir… Özellikle sosyal medya unsurlarının tetiklediği “tek tip güzellik” kavramı “görece doğasına” aykırı bir şekilde insanların “kendini sevmemeye başlaması ve kendinden uzaklaşması” ile neticelenmektedir. Kendi vücut kıvrımlarını, idealize edilmiş bedenler gibi çekici ve güzel bulmayan kişi “çirkin” olduğunu düşünmekte ve potansiyelini ortaya koymaktan her geçen gün bir adım daha uzaklaşmaktadır. Özellikle “ergenlik” döneminde, bedeninde değişimlerle karşılaşan çocuklar için bu değişimleri kucaklamak kolay değildir. Eş zamanlı “sürekli maruz kaldıkları estetik ve güzellik algısı” onların “beden algısına” ve “benlik saygısına” zarar vermektedir. Güzelliği tek bir parametreye bağlayan bir nesil ise nefes alabileceği diğer tüm delikleri kapatmakta, yatırımını yalnızca bedensel alana yapmaya başlamaktadır.
Güzelliğini görebilmek için kendi gözüne güvenmeyen, aynalara küsmüş bir birey, başkalarının onayladığı birkaç güzel cümle ile kendi bedeninde sahip olduklarını teyit etme ihtiyacı duyar. Dolayısıyla birkaç güzel sözcükle ancak kendi varlığını ve yaşadığını hissetmektedir. Oysa ki; sağlıklı olma motivasyonuyla bakımlı ve güzel olma çabası ve her geçen gün hem bedenine hem de bilişsel süreçlerine yaptığın yatırımı artırıyor olmak seni “kendiliğinden” güzel kılacaktır.
Peki ya tam en önemli gelişimsel süreçlerinden “kendini sevmeyen” bir neslin önüne geçmek mümkün mü?
İlk olarak “sahte” ve “gerçek” kavramlarından onlara bahsetmekle başlamak gerekir. Sahte olan; olanı olduğundan farklı göstermek iken, gerçeklik tüm şeffaflığı ile bir şeyin var olabilmesidir. Başta çekici gelen “sahtelik” pek çok kez üzerindeki örtünün kalkmasıyla birlikte cezbini kaybedilmektedir. Yine de sahteliğe fazlaca maruz kalmak onu hayatımızın gerçeği haline getirmekte “sahte de olsa güzel” akledişiyle olumlu bir duygu yaratmaktadır. Aşırı maruz kalma hali bir süre sonra bir takıntı ve bağımlılığa dönüşmekte; insan sahte olanı yaratmaya çalışmaktadır. Özünden uzaklaşan kişi, her aynaya baktığında kendi gerçeğiyle yüzleşir. Eskiden oldukça güzel ve doğal olan bu gerçek artık kişinin kaygılarını arttıran bir bedene dönüşmüştür. Dolayısıyla ilk aşamada “sahtelikten” büyük ölçüde uzaklaşmak yani sosyal medya diyeti yapmak gerekmektedir.
Diğer önemli bilgi ise; başkalarının bizde gördüklerinin bizimle değil onlarla ilgili olduğunu bilmek ve aktarmak gerektiğidir. İnsanlar bizim beden güzelliğimizi kendi “güzellik algıları” çerçevesinde yorumlarlar. Bu durum yalnızca bedenimizle ilgili değil; yaşadığımız bir olay ya da durumdan diğerlerine bahsettiğimizde de gerçekleşir. Herkes kendi bakış açısı üzerinden yaşananları değerlendirir. Dolayısıyla, başkalarının gözünden hayatı yaşamaktan ziyade kendimizle ilgili gözlemlerimiz önceliğimiz olmalıdır.
Son olarak ise; bireyin kendini hem bedensel hem de ruhsal olarak en iyi hissedeceği durumda olmasının onu sahtelikten koruyacağı bir gerçektir. Başka bir deyişle; kişinin bir meşguliyetinin olması, sağlıklı beslenmesi, bakımlı olması yani kendi bedenini kendine emanet edilen bir değer gibi el üstünde tutmasıdır. Kendini seven ve değer veren kişi hiçbir durumda kıyasa gitmeden, özgüveni yüksek bir duruş sergilemeye başlar ve yaşam doyumu yükselir.