Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren henüz tanışmadığı dış gerçeklikle karşı karşıya kalır. İlk aşamada dışarısı oldukça soğuk ve savunmasız hissettirir. Bu acı gerçek ise onu kaygılandırır ve ağlatır. Kucağınıza aldığınız anda sıcaklığınızı hisseder. Sonrasında emzirmeye başladığınızda en azından “aç kalmayacağını” garanti altına alarak, “güven” duygusunun temelleri atılmış olur. Temeli atılan dış dünya algısının gelişmesi için “sizin gözünüzden kendisini ve çevresini” keşfetmeye ve anlamaya ihtiyaç duyar. Siz dünyayı “güvenli ya da tehlikeli” bir yer olarak algılarsanız, çocuğunuz da aynı algıyla büyür. Daha bebekken sizin beden diliniz, jest ve mimiklerinizdeki sıcak ve sempatik hava onun yüzünde gülücüklere sebep olur. Kendini ve dünyayı tanıma ve anlamlandırma çabası yaşam boyu devam ettiğinden, çocuk ebeveynleri tarafından aynalanma ihtiyacı hisseder.
Yeni bir kıyafet giydiğinde coşkuyla yanınıza gelip nasıl göründüğünü soran çocuğunuza “çok güzel görünüyorsun” demeniz onun coşkusuna eşlik ettiğiniz ve onu aynaladığınız anlamına gelir. Başka bir örnekle; yoğun öfke hissettiğinde “bu durum seni öfkelendirmiş olabilir, ancak kendini kontrol etmen gerekiyor vb.” cümlelerle hem duygusunu ona yansıtmış hem de otokontrolü sağlaması açısından desteklemiş, yatıştırmış olursunuz. Tam bu noktada, altı çizilmesi gereken önemli noktalardan biri “aynalama” ile “pohpohlamanın” birbirinden ayrıştırılmasıdır.
Aynalama davranışı; çocuğu gerçekten uzaklaştırmadan onun duygularını yansıtmak ve coşkusuna, üzüntüsüne eşlik etmek iken; pohpohlamak gerçeklikten uzak olabilecek şekilde sürekli iyi özelliklerini ön plana çıkartarak ve olumsuzu görmezden gelerek “tüm güçlü” hissetmesini sağlamaktır. Bu da adeta bir balonu fazlaca şişirerek patlamaya hazır bir hale getirmeye benzemektedir. Elbette çocuğunuzu koşulsuz sevin ve kabul edin, ancak onun gerçek bir kendilik algısı yaratması ve dünyayı güvenli bir yer olarak algılaması adına onu AYNALAYIN…