Sanki ucunu bucağını göremediğiniz karanlık bir odaya hapsolmuş gibidir ruhunuz… Oda da kimse yoktur. Hiç kimseye ait ikinci bir oda, bir yasam alanı yoktur. Sağa bakarsınız karanlık, sola bakarsınız yine gecenin sessizliği, hüzün, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar, umutsuzluk ve çaresizlik hisleri, mutsuzluk ve yalnızlık hissi de çabası…
Sanki çokmuşsunuz ama bir o kadar yokmuşsunuz gibi de kendinizi satir aralarında yücelttiğiniz an itibari ile yerin dibine sokarak değersizleştirdiğiniz bir durumdur. Kronik bir şekilde kalabalıklar içinde yalnızlık hissini vurgulamak isterim. Gece uykuya dalarken bambaşka biri gibi mutlu bir şekilde gözlerinizi yumarken, sabah sanki hiçbir şeye sahip değilmişsiniz gibi karamsar ve mutsuz uyanırsınız. Bazı insanlar olur hayatınızda; olur iste… Onlara karşı tutarsızdır hal ve hareketleriniz. Severken kaçarsınız, tam kaçacakken yaklaşırsınız, yaklaşınca korkarsınız yine kaçarsınız. Bu ikili ilişkilerde bir arabanın patinaj yapması gibidir; öyle iste yerinizde sayarsınız. Cinsellik yine kocaman bir sorundur. Cinsel arzularınız sağlıklı bir insan gibi normal seyrindedir; gelin görün ki bu eyleme döküldüğünde yine değersizlik hisleriyle bezenip yine kaçarsınız. Sonra yaklaş-kaç ikilemi ile yasamaktan o kadar yorulursunuz ki; ne bedeniniz dinlenir ne de zihniniz… Arkadaş iliksileriniz, ikili ilişkileriniz hep iz bırakır ruhunuzda…
Sizi siz yapan şeyler haline gelir ama siz kendinizden memnun değilsinizdir. Bu son dediklerimi yasayan kişi sinir kişilik özellikleri gösteriyor demektir; daha ileri düzeyde sinir kişilik bozukluğu tanısı alır… Bu kişilere hiçbir ilişki, hiç bir bağ, hayattan gelen hiçbir sürpriz gül bahçesi vaat etmez…
